Archive for the ‘Kutlama’ Category

>Sevgilerin en kudretlsi, en kıymetlisi…

14 Şubat 2011

>

Bu güzel ve mubarek günün, gecenin tüm islam alemine ve kalbi imanla, gönülleri Rab’bin nuruyla dolu siz sevgili dostlara, hayırlara dualara vesile olmasını diliyorum. 
En büyük en güzel sevgiden nasibini almış, gönüllerin, kul sevgisiyle yanıp tutuşan yüreklerin de, “sevdiğikleriyle” muhabbet ve huzur dolu sevgi dolu yıllar temenni ediyorum.

>14 Şubat için sofralarınıza "kalp peçete" (video)

13 Şubat 2011

>

Biliyorum bıktınız bu “kalp” muhabbetinden ama ne yapayım, arz talep işte:) arama motorunda o kadar çok bana bunlarla gelen var ki, “el yapımı çerçeve” bir,  bu “kalpli hediyeler” iki, bende kalpten ne bulursam kayda değer tabi paylaşmaya çalışıyorum. Bu 14 Şubat ta, evinde kendi emeği ile yemekler sofralar hazırlayacaklar için,  masalarınıza böyle günün anlam ve önemine yakışan “kırmızı kalp peçete” sofralarınıza yakışacaktır diye düşündüm. Bu işin ustasından video da anlatımı, yazının devamında.

http://www.videojug.com/player?id=7afc5709-069f-0b16-c57b-ff0008ccec95

>Havran – referandum ve ben…

14 Eylül 2010

>

Havran dan bir manzara
Merhaba sevgili dostlar, bir süre yoktum, bayram nedeniyle bu kısacık tatilde memleketime gittim. Balıkesirin Havran ilçesidir benim cennettim. Havası suyu toprağı bir başkadır. Yeğenlerle kuzenler le hasret giderdim, biraz dinlendim doping yaptım ve geldim. Bu yüzden sizlerle bayramlaşıp cevap yazamadım, hepinizin geçmiş bayrmanızı kutluyor, her bayramnızın böyle şeker tadında geçmesini diliyorum. Bu dönüşümle sayfamıda biraz yeniledim, epeydir ihmal etmiştim, umarım beğenirsiniz:)
Havranımız Edremite 8 km dir, çok şirin çok güzel ve çok “ATATÜRKÇÜ”  tarihe kültüre sahip meziyetleri olan muhteşem bir yerdir. Havran deyin ce “seyit onabşıyı” hatırlamamak olmaz., sizlere biraz bu muhterem şahıstan bahsedicem;

1889 yılının Eylül ayında Balıkesirin Havran İlçesi Çamlık (Manastır) köyünde dünyaya geldi. Babası Abdurrahman, annesi Emine idi.
1909 yılında Osmanlı Ordusu‘na katıldı. Balkan Savaşı‘nda çarpıştı. I. Dünya Savaşı’nın başlaması ile Çanakkale Cephesi‘nde topçu eri olarak göreve başladı. 18 Mart 1915‘de Müttefik donanması Çanakkale Boğazı‘nı geçmek için saldırıya geçti. Bu sırada Seyit Onbaşı Rumeli Mecidiye Tabyası‘nda görevliydi. Türk topçusunun yoğun karşı ateşi ve daha önceden Nusret mayın gemisinin döktüğü mayınlar, bu saldırıyı püskürttü. Çatışma sırasında Fransız savaş gemisi Bouvet vurularak hareketsiz kaldı ve batmaya başladı. Gemi mürettebatını kurtarmak için yardıma İngiliz Ocean ve Fransız Irresistible gemileri geldi. Ancak çatışma sırasında Seyit Ali’nin görevli olduğu topun vinci arızalandı. Bunun üzerine Seyit Ali 275 kg ağırlığındaki top mermilerini sırtlayarak[1] top kundağına yerleştirdi. Seyit Ali, üçüncü atışında İngiliz gemisi Ocean’a isabet sağladı. Atılan mermi geminin bacasından içeri girerek [kaynak belirtilmeli] gemiye büyük hasarlar verdi, bu nedenle mürettebat gemiyi terk etmek zorunda kaldı. Bu yüzden komutan ona onbaşılık görevini verdi. Çanakkale savaşından bir gün sonra Seyit Ali Onbaşı’ndan top mermisi sırtında fotoğrafı çekilmesi istendi. Seyit Ali Onbaşı ne kadar zorlansa da top mermisini kaldıramadı. Sonra Seyit Ali Onbaşı yine savaş çıksın yine kaldırırım dedi. Bundan sonra ancak fotoğrafı tahta bir mermiyle çekilebildi.
Savaşın sona ermesi ile 1918‘de köyüne dönen Seyit Ali, ormancılık ve kömürcülük işlerine devam etti. 1934 yılında çıkartılan Soyadı Kanunu ile Çabuk soyadını aldı. 1939 yılında verem hastalığı yüzünden hayatını kaybetti.

İşte böyle atalarımız evlatlarımız varken bu memleket nereden nereye gelmiş, şimdi ise üç beş çapulcunun elinde oyuncak olmakta. İç ve dış düşmanlarca diş bilenmekte dört bir taraftan…

Hazır yeri gelmişken şu referanduma biraz yorum yapaılm.

Aaylardır beklenen bu tarihi gün “evetle” sonuçlandı, yani onlara göre “evetler kazandı” , ne yazık ki toplumsal uzlaşıyla sağlanması gereken anaysa değişikliği “evetçilerin ve hayrıcıların” siyasi savaşına dönüştü. Liderler arsızlaştı, kılıçlar  çekildi, baskılarla, dayatmalarla, ali cengiz oyunlarıyla, tehditlerle, küfürlerlerle, korkularla, kavgalarla, siyasi ihtiraslarla “anayasamız” gayet demokrat yollarla!! değişmiştirrrr, vatana millete hayırlısı olsun efenim.

Tabii bu “demokrasi havarilerinin getirdiği şanlı anayasmız nezdimizde ne kadar kabul. Bir ülkenin yarısısnın istemediği değişikliği ne kadar kabul etmek gerekir. Aslında şaşırmamak lazım “ben yaptım oldu” zihniyetin arkasından gelen akım “biz istedik oldu” demesi gayet normaldir, bu düşünceler ne kadar bağımısız ve demokartiktir bizden önce kendilerinin sorgulaması lazım.

Sandık başında son yapılan ankete bakınca düşüncelerim de ne kadar haklı olduğumu anladım. “KONAR ARAŞTIRMA ŞİRKETİ” referandum günü sandık başında anket yapmış. Buna göre;

“evet” oyları ilk ve orta tahsilli seçmenler den,
“hayır” oyları ise yüksek öğrenim görmüş, üniversite bitirmiş seçmenler den gelmiş.

Elbet görüş ve fikirlerin sınıfı olmaz, eğitim birazda insanın kendini geliştirmesiyle kaliteleşir yoğunlaşır. Bu yüzden eğitim seviyesi yükseldikçe “hayır” oylarının artması, ileriye dönük açık görüşün belirtisidir.
Yani ben üniversite bitirmedim ama makarnaya, kömüre oyumu satmam. Rüşvetle gelen siyasetçinin yapabilecekleri bu doğrultuda vahimdir. Neyse Allah bizi “cehaletin şerrinden” korusun…

Aaaa pardon, bak nasıl unuttum, bu arada “evetçilere” müjde, yeni anayasnız yoldaymış, “başkanlık” yani “padşahlık” geliyor, hadi gözünüz aydın, tek elden tek kalemden, yönetilmek, “eyaletler” adı altında bölünmek yolda, gözünüz aydın olsun efenim…Bana sakın, “başkanlığın” en yaygın demokratik yönetim olduğu savsatasından bahsetmeyin, ve sakkkın bana ABD ve diğer avrupa ülkelerinden örnek vermeyin, onlar gibi başkanlık için bizim kırk fırın değil yüzkırk fırın ekmek yememiz lazım. Adamlar tabanını doldurmadan, demokrasiyi iyice yerleştirmeden bu işe kalkışmamaışlar. Siyasi hırs uğruna vatanını halkını parçalara ayırmadan, bu işi sadece “halka hizmet” olarak yapmışlar. Bunun içinde önce “halkını” eğitmişler. Birde bize bakın. “sırtından sopayı, karnından sıpayı” eksik etmeyecen diyen şefkatli (!) erkeklerimizin, “kocamdır, döver de sever de” diyen şiddet arsızı kadıncıklarımızın, yolda tükürmeyi, masa altında sümkürmeyi, turistlere tecavüzü, 4 karı almanın şevkini, şanından sayan “insanlık abidesi” yurttaşların zihinlerini fikirlerini değiştirmeden demokrasi gelmez, olmayan gelmeyen demokrasiyle “başkanlık” olmaz, haaa olur da tıpkı Libya, Nijerya, Irak gibi olur, zaten amaç ta bu değilmi?…haydi hayırlısı olsun cümleten “müstakbel padişahınız”

>Mubarek olan "Kandil" değil "GECE"dir

08 Temmuz 2010

>

Bu mubarek geceler için, gercek İslamiyetin karşısında aciz kalan fikir ve zikirlerle değil,  İslamı hakiki boyutuyla yaşamak bilmek adına bir yazı paylaşmak isteim. Bazılarınıza ters gelebilir yada karşı çıkabilirisiniz ama Ahmet Baki’nin bu makalesini sindirerek, kalben içten okunduğunda hak vereceğinizi görüceksiniz. Şu cümlesi beni çok sarstı “Allah Rasûlü’nün bildirdiği İSLAM DİNİ’nde, ne kutlanacak ‘kandiller” vardır.
Hakikaten kendimize Allaha ulaşmanın ona yakın olmanın yollarını o kadar dolaylı arıyoruz ki, halbuki bunun tek yolu sadece imanla dua etmek, gerisi boş.

MİRAÇ KANDİLİ
‘Kandillerini” kutlamışlar birbirlerinin, Dinden görünmek için mukallitçe…
Usülden ‘kandilimizi” kutlayanların, biz de “avizelerini’ ve ‘şamdanlarını’ kutlarız, karşılık olarak…
Taklitçiliğin temeli bilinçsiz tekrarlardır…
‘Düşünen insan”, idrak ettiğini ifade sâdedinde kullanır “kelimeleri’…
Mübarek olan ‘kandil” değil, GECE’dir; Mi’rac, Berat, Kadir gibi özel GECELERdir… Allah Rasûlü’nün bildirdiği İSLAM DİNİ’nde, ne kutlanacak ‘kandiller” vardır, ne de “mevlit törenleri” ve ne de “bir takım nağmelerle, anlamadan Kelâmullah’ı çığırmalar”…
Toplumsal şartlanmalara ters düşmemek, etrafın onayını almak veya bir takım duygularınızı tatmin etmek için çeşitli toplumsal törenler ve kutlamalarla oyalanabilir, hoşça vakit geçirebilirsiniz. Ama, unutmayın ki, ALLAH Rasûlü’nden sonra çıkarılan uygulamalarla, ne “ALLAH” ismiyle işaret edilen HAKİKATİ anlama yolunda, ne içinde yaşadığınız SİSTEMİ farketme ve değerlendirme yolunda, ne de ÖLÜMÖTESİ YAŞAMA hazırlanma anlamında bir çalışma yapmış olmazsınız!
Kendi anlayış düzeyine göre “mecazlar’ ve ‘sembollerle” açıklanan evrensel gerçekleri, ilkel egosunun ve beşeri duygularının tatmini için, gelenekleriyle harmanlamak suretiyle sayısız tapınma türleri, toplumsal törenler türetmiştir insanoğlu binlerce yıldan beri…
‘Mi’rac” diye anlatılan olayla “peygamber, kanatlı bir at sırtında gökyüzünü kat kat çıkıp tanrı ile buluşmuş” değildir.
Muhammed Mustafa ismiyle bilinen Zat’ın, kendi derûnunda, Zâhirden Bâtınına giden yoldan EVRENSEL ÖZ’e yönelerek, HAKİKATİ, VAREDENİ ve Rabbi olan “ALLAH” İNDİNDE varlığını müşahadesi sözkonusudur ki, bu yükselişinde (urûcunda) katettiği fiziksel gökyüzü değil, İSİMLER ile işaret edilen (ESMA) MÂNÂ BOYUTLARI, yani SEMÂ’nın katlarıdır! … Bunun ne anlama geldiğini kavrayabilmek için, fiziksel olarak görünenin ne olduğunu ve nasıl göründüğünü de iyice kavramış olmak gerekir…
ASLININ ve ORJİNİNİN “ALLAH” olduğuna İMANIN getirisinin neler olabileceğine bir örnek olarak insanlığa sunulan müjdelerdir Rasûlullah’ın açıklamaları…
‘ALLAH”a giden yol, kişinin özünden, kendi derûnundan geçer; yukarıdan, gökten yanına varılacak bir tanrı yoktur! Kur’an-ı Kerim sahifeler halinde gökten aşağı inmemiştir, vahiy yoluyla derûnundan, Rasûlullaha İNZAL olmuştur… Nüzul, yön itibariyle Urûc’un karşıtıdır…
ALLAH’tan, bizlere bu gecenin feyzinden ve bereketinden istifade ederek derin tefekkürle, mecazlar ve semboller gerisindeki hakikatimize yönelebilmeyi… Ve bu gecede Müminin Mi’racı olarak tarif edilen Salâtı yaşayabilmeyi… Ve yapılan çalışmaların, Zahirden Batınımıza giden ve sonucu “ALLAH”a ulaşan sıratı müstakiym üzere bir yaşama vesile olmasını niyaz ederim… Amin…
Ahmet Baki 29.07.2008

>Hayırlı Kandiller

17 Haziran 2010

>

Hepinize hayırlı kandiller dileyerek, bu mubarek günün cümlemize iyiliklere güzelliklere vesile olmasını temenni ederim.Bu mesajım sizlere ulaşacak mı emin değilim.Bir kaç gündür yaşanan aksaklıkla nedeniyle “com” uzantılı bloggerlar açılmadı, bende bundan nasibimi aldım, bugün düzeldi mi bilemiyorum. O yüzden sizlere uğrayamadım. Bu eksiklikten dolayı affola diyor, yüreği gönlü güzel dostlarımın hoş görüsüne sığınıyorum, sevgiyle sağlıcakla kalınız.

>Biriken ödüllerim ve geciken teşekkürlerim

19 Mart 2010

>

Bir kaç günden beri ilgilenemediğim ve cevap yazamadığım yorumlar arasında bana ödül yollayan dostlarımı ancak bir araya toparlayabildim. Sevgili, benhurum, mandalinçıkmazı, ece, lydgreenriver, bekdik ve gelibolu bana creativ blog ve dostluk ödüllerini layık görmüşler. Öncelikle bütün bu güzel ve anlamlı ödüller için başta yollayanlar olmak üzere herkese teşekkür ediyor, çok mutlu olduğumu belirtmek istiyorum. Ne mutlu bize ki böyle güzelliklei yaşıyor ve yaşatıyoruz. Bende bu ödülleri…

beni izleyen, tanıyan ve hatta yoldan geçip kapıdan bir merhaba diyen herkese yolluyorum. Bildiğiniz gibi daha önce böyle bir karar almıştım, gelen ödüllere sadece teşekkür ederek davete icabet edicem, yani ödül ve mim kuralları olarak, buradan isim belirlemenin  ismini yayınlamadığımız  arkadaşlarımıza haksızlık yapıldığını düşünerek doğru olmadığını düşünüyorum. Bu şahsi fikrim ve kararım. Asla bunlara karşı değilim, bilakis bu tarz eylemlerin sanal deyipte bazen birebir dostluklardan daha bile kalıcı ve anlamlı dostluklara dönüşmesine katkıda bulunduğunu düşünüyorum. Sadece kişileri ayırıp belli konularda kıstasa tabi tutmak, ve somut görünenlerle tanımaya çalışmak bana abest geliyor. Bu düşüncelerimi hoşgörünüze ve anlayışınıza sığınarak belirtmek istedim ki bunda aslolan da zaten, sizleri kırmamak ve üzmemektir. Açılıp saçılıp bölük pörçük olduğumuz bir dönemden geçerken, hiç olmazsa burda kutuplaşmayıp ayrışmadan bölünmeden bu güzellikleri yaşayalım diyorum.
Kıssadan hisse; bu site dostları ayırmaya kapalı ancak dostane paylışmlara açıktır…

>"Mutlu Olalım" ile çocukları sevindirelim

19 Mart 2010

>

Ne zamandır bu konuyu paylaşmak istiyordum ancak bu web açılımı benim biraz zaman kaybetmeme neden oldu. Sevgili benhurum un paylaşımında okuduğum bu yararlı etkinliği duyurmak ve karınca kararınca katkıda bulunmak için geç te olsa yazmak istedim. Başka arkadaşların da katılımlarını gördüğüm bu etkinliğin mimarları, mutlu olalım derneği ile yetenek.sizin adlı blog arkadaşımız.

Bu derneğin amacı, İzmir’de ve yurt genelinde hastahane de tedavi gören çocukların fiziki tedeavileri yapılırken, bozulan rusal durumları ve morallerini düzeltmek, onlara destek olmak adına çeşitli etkinliker düzenleyip bu gerekli ve yararlı misyonu yerine getirmek. Şu anda yürütülen kampanya ise “kibrit kutusu etkinliği” . Kibrit kutuları çeşitli animasyonlarla görselleştirilip, içine minik hediyeler, oyuncaklar objeler konulup, bu minik yavrularımıza 23 Nisan’da ulaştırmak. Daha detaylı ayrıntılar dernek sitesinde ve yetenek.sizin arkadaşımızın sayfasında mevcut. Nasıl ne zaman gönderileceği yada daha başka ihtiyaç listeleri anlatılıyor, benim böyle bir becerim yok diyorsanız, ihtiyaç listesinden bütçenize uygun olanı seçip yollayabilirisiniz. Maddi yonden fazla zorlanmayacak eksiklerin olması, umarım yardımları çoğaltır ve gönülleri zenginleştirir. Her çocuğun ilgiye sevgiye ihtiyacı vardır ama hasta olanların biraz daha fazla sanırım. Böylesine yararlı etkinlikler için düşünen, katılan ve yardımda bulunan herkese sevgi ve selam olsun.

>Bu gecenin kudreti

25 Şubat 2010

>

Güzel arkadaşlarım ve dostlarım, hepinizin mevlüt kandilini kutlar, bu kutsal gecenin hayırlara vesile olmasını temenni ederim.

Bugün Yüce Rabbimizin, en sevdiği kulunu Hz. Muhammed efendimizi bizlere kavuşturduğu gün. İnsanlığın, cehaletle yobazlıkla had safhaya gelen aleme, adaletin medeniyetin ve hakkaniyetin temsilcisi elçisi olarak bize bağışlanan, ahlak ve fazilet erdemleriyle donanmış Hz. Muhhamed’in (S.A.V) ne mutlu ki sevgili ümmetleriyiz. Ne yazık ki hala bize gösterilen yoldan çıkıp şuursuzca insanlığını unutan kullar arasında yaşamak zorundayız. Bu külfet bize, vicdani ve ruh temizliğimizi sağlayan duanın ve inancın kudretine sığınmamıza vesile olucaktır.

En güzel en hayırlı dualarla, bu gecenin minnetiyle göklere açılan eller kuşkusuz bizi yaratan tarafından boş çevrilmeyecektir. Allahın tüm selamatleri üzerimizde olsun.

>Sevdikleriniz her daim yanınızda olsun…

14 Şubat 2010

>

Günün anlam ve önemine ithafen, bütün güzellerimin sevdikleriyle mutlu hayatlar geçirmesi temennisiyle “sevgililer gününü kutluyorum”

>Dostluk ve 7 maddede ben

29 Ocak 2010

>

Sevgili keyfe-seyran ve sevdalıtatlar beni mimlemişler, dünden beri gelene gidene iadeyi ziyaret edip teşekkürlerimi ileticem derken ancak fırsat bulabildim. Güzel arkadaşım keyfe-seyran dostlukla ilgili bildirimde sağolsun benide layık görmüş,çok sevindim çok mutlu oldum.
  Sanal alem ile gerçek alem arasında elbet fark var, soyut ve somut dünyaların penceresinden bakıyoruz ama şu var ki, her iki yaşamda da kalben vicdanen ve ruhen insan olmanın erdemlerini taşıyorsak, bunların en güzel meyvesi olan dostluğun ve arkadaşlıkların farkı yoktur. Yeter ki, vefanın ve hatırlanmanın o güzel duygusunu yaşayalım ve yaşatalım. 
Benim güzelllerim, böyle mimler de ben bundan sonra dostlar arasında sınırlama getirmek istemiyorum. Bu yüzden affınıza ve hoş görünüze sığınarak, bu düşünceyle bu bildirimi gelen gelmeyen yazan yazmayan ama içinde bir lokma sevgi olan herkese bütün dostlarıma ithaf ediyorum. Kabul buyurur da gönlünüzün bir kenarına yazarsanız beni çok mutlu edersiniz.
Sevgili sevdalıtatlar ise mim konusu olan yedi maddede kendini tanıt solagnıyla beni davet etmiş, çok sağol canım. Yanlız bendeniz hatun kişiyi yedi maddeye nasıl sığdırıcam bilmiyorum. Öncelikle kendimi anlatıcam derken methiye içeren kelimeleri pek sevmiyorum, ama beni de benden başkası bilemez diyerek başlıyorum;
1-) Zekiyim, çabuk kavrar çabuk öğrenirim, ve öğrendiklerimi öğretmekle pekiştiririm.Bundan büyük bir haz duyarım.Akıl her insanın algısına göre değişir, ama bariz aptallıklara ve aptal olanlara tahammülüm yoktur.
2-) Merhametim ve vicdanım en büyük zenginliğimdir, ve çocuklarıma bıraktığım ve bırakmayı düşündüğüm en değerli mirasımıdır, şimdiden bu mirası layıkıyla aldıklarını görüyor ve bununla gururlanıyorum.
3-) Çok sakinimdir, naif ve uysal yapım vardır, uyum sağlarım herkesle, çocukla çocuk yaşlıyla yaşlı olurum, ama limitim dolunca çabuk parlar ama bir o kadarda çabuk sönerim.
4-) En büyük dezavantajım çok keskin ve sivri dilimin olması, sinirlenince öfkelenince had sınır tanımıyorum, pişman olacağım kelimlerden ziyade gerçekleri yansıtan ve karşımdakinin bunu görmesini sağlayan tepkiler çıkıyor dilimden. Haddini bildirmek tabiriyle hakkımı bir nebze olsun almaya yada korumaya çalışıyorum.
5-) Tepkisizliğe ve duyarsızlığa tahammülüm yok, “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” mantığına ifrit oluyorum, bırakın kendi hakkımı aramayı, başkasına yapılan haksızlığıa karşı bile tepkilerim o keskin dilim devreye girer. Bu yüzden bir çok firma ve kuruluştan teşekkür almışımdır.
6-) Elim ayağım her türlü işe yatkındır, yani “yapamayacağım iş yoktur” demek çok klişe ama bu benim için hakikaten öyledir.  Azimli ve hırslı olmam bunun en büyük nedeni. 15 yıl önce tekstil fabrikasında ayakçı olarak başladığım iş hayatımıda şu anda çok iyi muhasebe ve bilgisayar programlarını kullanabilen biriyim, dişimle tırnağımla irademle bu basamakları çıktım diyebilirim.
7-) Gelelim en son maddeye ve beni ben yapan özelliğime, çok detaycı ve mükemmeliyetçiyim dir. Yarım yamalak işlerden nefret ederim, hakkıyla tamamıyla yapmak isterim, bu yüzden felsefem “ya hep ya hiç” tir, ya tam yapıcaksın ya hiç yapmıcaksın” (bunu en iyi çocuklarım bilir, biraz yaka silkerler de). Son olarak cümlemi şöyle sonlandırayım; hayattımın her dönemi ve her alanı için kalite ve seçicilik benim için olmazsa olmazımdır. Bir de haklıysam kimseye müdahane etmem, pekte gururluyuz yani.
İşte dostlarım, 7 madde dendi ama satır araları ve ayrıntıları katarsak 17 madde oldu:) ama çok zormuş insanın kendini anlamatası ya..sanırım bu mimi üç kişiye yollamam gerekiyor ama ben yine bunu hepinize yollasam çok mu kuralları ihlal etmiş olurum, olsun alıştık nasıl olsa darbe teorilerine, bende burda bir mim darbesi yapayım, yani ziyaretime gelen ve bu yazıyı okuyan herkes benim davetlimdir dostlarım. Ceza yok, sorgulama yok, sınır yok, anlıycanız en tatlı darbe bu. Haydi kalın sağlıcakla güzellerim, bu gelinciği boynu bükük bırakmayın.