>
Dipnot; borsanın, bankaların, yabancıların elinde. tüpraş, telekom, tekel, petkim, erdemir, liman işletmeleri, elektrik dağıtım, sümerbank, eti maden işletmeleri satıldı..şimdi 52 adet baraj satışta. rahat uyu atam !!!
>
Dipnot; borsanın, bankaların, yabancıların elinde. tüpraş, telekom, tekel, petkim, erdemir, liman işletmeleri, elektrik dağıtım, sümerbank, eti maden işletmeleri satıldı..şimdi 52 adet baraj satışta. rahat uyu atam !!!
>
Gene bi 29 Ekim, kapmışız bayrakları, jet sosyetenin merkezi Bağdat Caddesi’ndeyiz şekerim…
*
Jetimi Cemil Topuzlu’ya indirip, Caddebostan Migros Şatosu’nun apronuna bıraktım, Buckingham Sarayı’yla Taç Mahal’in arasından caddeye çıktım ki… Bülent Arınç haklı.
*
Sağımda Suadiye Baronu, solumda Kızıltoprak Düşesi yürüyor, kolunda 94 yaşındaki annesi Kalamış Grandüşesi… Arkamızdan Göztepe Kontu’yla Erenköy Lordu geliyor, hemen önümüzdeki maskeli grupta Bostancı şövalyeleri var, başlarında Şaşkınbakkal Dükü, düdük çalıyor.
*
Bi baktım, Cüppeli Ahmet… Jet’i duyunca, binmiş jet-ski’sine gelmiş.
Jetgiller’dendir çünkü!
*
Çiftehavuzlar Markisi’nin “gelin size süs balıklarımı göstereyim” ayaklarıyla, Fenerbahçe prenseslerini marke ettiği gözlerden kaçmadı tabii.Çiftehavuzlar malum, jet sosyete olduğumuz için tek havuz kesmiyor, o açıdan… (Avam kamarasından olanlar bilmez, Selamiçeşme’yi az geç, orası Çiftehavuzlar… Selamiçeşme de, belediye başkanımız Arşidük Selami Öztürk adına yaptırıldı, Tekfur tarafından… Perrier akar ama, içmek için değil, jetleri orada yıkıyoruz.)
*
(Haydarpaşa Bizans Lisesi’nden Paris Hilton’un sınıf arkadaşıdır Arşidük, parasız yatılı okudular.)
*
Neyse… Her 19 Mayıs’ta Royal Ascot yarışlarını teptiplediğimiz Göztepe Parkı’nın laserlerine geldim -ki, demode trafik ışığı kullanmıyoruz biz- Kadıköy Şansölyesi için kurulan şeref tribünü zannettim, meğer, Dereağzı İmparatoru’nun tahtıymış… Aslında imparator değildi o, AKP iktidar olana kadar sadece parator’du, AKP sayesinde faizden malı götürdü, bastırdı dolarları, im’ini de satın aldı, imparator oldu.
*
Tahtın önü hınca hınç kalabalık, misafirlerimiz var… Maltepe Çarı, Beyoğlu Şahı, Sarıyer Kraliçesi, Bakırköy Racası, Silivri Sir’ü, Barones Pendik, adı üstünde Adalar Prensi, Senyor Çekmeköy, Üsküdar Kontesi, Don Nişantaşı… RTÜK’e göre, milli ve manevi değerleri, milletin milli ve manevi değerleriyle aynı olmayan Etiler derebeyleri bile gelmiş.
*
Bi eğlence, bi şamata, sorma gitsin, Petrusları kafamızdan aşağı döküyoruz filan, creme de la creme’in feriştahıyız… Firavun desen, şampanyayı fazla kaçırdı, vatandaş kılığına girdi iyi mi, papirüsten maaş bordrosu yaptırmış, “Simit Sarayı”nın adresini soruyor, yerlere yattık gülmekten… E onuncu yıl marşı söyleyecek değiliz tabii, kraliyet filarmoni eşliğinde hep bir ağızdan haykırdık:
Duruşun andırır “asil soyu”nu…
Kız sen İstanbul’un neresindensin?
*
Seneye 29 Ekim’de sizi de bekleriz, fantezi olsun diye halk günü partisi yapacağız. Kontes değilim, lord değilim diye üzülmeyin; muhtaç olduğunuz kudret, damarlarınızdaki “asil” kanda mevcut… Biraz yurtseverlik, biraz şuur, iki satır da Nutuk okumanız yeterli.
>
Günaydın arkadalşar, kısa bir aradan sonra ben döndüm ama çok kalıcı değilim. Sinüzit belası yüzünden pc başında fazla oturamıyorum. Neyin nesidir bilmmiyorum, çocukluğumdan beri şu grip nezle ne varsa çok ağır geçiririm. Gecen akşam acile zor attım kendimi, iğneler antibiyotikler derken biraz daha iyiyim ama seslerim, boğazlarım ve gözlerim berbat. Bu kışı ben erken karşıladım.
>
>“Devlet”, Dünya Basketbol Şampiyonası’ndaki protestocuları arıyormuş!
Görüntüler taranıyor…
Koltuk numaraları aranıyor…
Bilet sahiplerinin isimlerinin tespitine çalışılıyormuş.
***
Sonra?
İntikam!
Çünkü devlet ve hükümet kızdı!
***
Orada, o ortamda, “dünyanın gözü önünde” Cumhurbaşkanı’nı, Başbakan’ı protesto etmek ayıp olabilir, kaba olabilir, vefasızlık, düşüncesizlik, kadirbilmezlik, mutlu bir tabloya çamur atmak olabilir.
Hepsi olabilir. Veya kimimiz öyle düşünmeyebilir.
Sonuçta, ister ferdi ister örgütlü, bir başkasına şiddet uygulamayan protesto “hak”tır.
Ne izin alınmasını gerektirir, ne lütuf ister, ne nezaket kurallarına bakar, ne hassas bir vicdan terazisi taşımak zorundadır.
Taammüden yahut spontane…
Protesto, ağzımızdan düşürmediğimiz demokrasinin; ani, hızlı, patlayan “fast break” hücumlarından, en doğrudan katılımlarından biridir.
***
“Bir şiir yüzünden” cezaevine düşenler; farklı sözün, farklı sesin, sesli öfkenin, şiddet dışı patlamanın kıymetini anlamayacaksa, demokrasiden ne anlayacak?
Herkes Cumhurbaşkanı ya da Başbakan veya Orgeneral, ne bileyim patron, müdür gördüğünde ceketini ilikleyip hazır duruşa geçmek zorunda değil.
“Vatandaş” cumhuriyet ve demokrasinin kağıt üstünde tanıdığı hakları (olsun) ve kağıt üstünde kaldırdığı imtiyazları pekala ciddiye alabilir…
Ve Cumhurbaşkanı’nın yaveri, Başbakan’ın özel kalemi, Paşa’nın posta eri gibi davranmayabilir!
***
Deyin ki oradakiler ayıp etti…
Olabilir…
Ama devlet intikam mı alacak şimdi?
Bülent Arınç referandumdan hemen sonra ne demişti: “Çok incindik, çok kırıldık, hakarete uğradık ama hiçbir zaman intikam peşinde değiliz.”
İyi de, resim resim, kaset kaset, tezahürat tezahürat, koltuk koltuk, kimlik kimlik “seyirci” ayıklayan kim?
Hangi “emir kulu” bir devlet işgüzarlığıyla “devlet adamı intikamı”nın kara listesini çıkartmaya koyuldu?
Hangi kral veya kraldan çok kralcı böyle bir kural koydu!
***
Bütün bunlar zihniyete dair.
Tribünde seyirci, gazetede yazar, TV’de konuşmacı, partide itirazcı, sokakta aykırı ses kovalamamaya dair.
Kendini “üstün” sayıp başkalarını güç ve zor yoluyla sindirmemeye dair.
Yoksa…
Muhtemelen o protestocuların bazılarının siyasi kültüründe de, başka huzurlarda biat etmek, susmak, itirazsız kalmak, eleştiri veya protestoyu ayıp, utanmazlık, saygısızlık saymak var.
Kimi işyerinde ya gık çıkaramıyor… Ya da güçlü ise, gıkını çıkartanı susturuyor.
Kimi, mesela komutanları asla tartışılamaz sanıyor.
Kimi başka toplumsal itirazlara küstahlık saçıyor, susturmak, bastırmak için tutuşuyor.
Kiminin dünyasında farklı olana, farklı konuşana, farklı inanana zaten yer yok!
***
Tabii bu dünya slalom pisti.
Kaypak kaymak herkese daha yakışıyor.
Mangalda kül bırakmayacaksın ama bunun adı ilke olmayacak.
Sen bağıracaksın ama öteki konuşmayacak.
Öteki bağırırsa susturmak için yanıp tutuşacaksın.
Herkesin kendi putları olacak. Başkasınınkini taşlarken kendi putuna sorgusuz tapacak.
Öyle işte.
Bir bakın hele; koltuk numaranız kaçmış?
Umur TALU – Habertürk
>
>
Havran dan bir manzara |
İşte böyle atalarımız evlatlarımız varken bu memleket nereden nereye gelmiş, şimdi ise üç beş çapulcunun elinde oyuncak olmakta. İç ve dış düşmanlarca diş bilenmekte dört bir taraftan…
Hazır yeri gelmişken şu referanduma biraz yorum yapaılm.
Aaylardır beklenen bu tarihi gün “evetle” sonuçlandı, yani onlara göre “evetler kazandı” , ne yazık ki toplumsal uzlaşıyla sağlanması gereken anaysa değişikliği “evetçilerin ve hayrıcıların” siyasi savaşına dönüştü. Liderler arsızlaştı, kılıçlar çekildi, baskılarla, dayatmalarla, ali cengiz oyunlarıyla, tehditlerle, küfürlerlerle, korkularla, kavgalarla, siyasi ihtiraslarla “anayasamız” gayet demokrat yollarla!! değişmiştirrrr, vatana millete hayırlısı olsun efenim.
Tabii bu “demokrasi havarilerinin getirdiği şanlı anayasmız nezdimizde ne kadar kabul. Bir ülkenin yarısısnın istemediği değişikliği ne kadar kabul etmek gerekir. Aslında şaşırmamak lazım “ben yaptım oldu” zihniyetin arkasından gelen akım “biz istedik oldu” demesi gayet normaldir, bu düşünceler ne kadar bağımısız ve demokartiktir bizden önce kendilerinin sorgulaması lazım.
Sandık başında son yapılan ankete bakınca düşüncelerim de ne kadar haklı olduğumu anladım. “KONAR ARAŞTIRMA ŞİRKETİ” referandum günü sandık başında anket yapmış. Buna göre;
“evet” oyları ilk ve orta tahsilli seçmenler den,
“hayır” oyları ise yüksek öğrenim görmüş, üniversite bitirmiş seçmenler den gelmiş.
Elbet görüş ve fikirlerin sınıfı olmaz, eğitim birazda insanın kendini geliştirmesiyle kaliteleşir yoğunlaşır. Bu yüzden eğitim seviyesi yükseldikçe “hayır” oylarının artması, ileriye dönük açık görüşün belirtisidir.
Yani ben üniversite bitirmedim ama makarnaya, kömüre oyumu satmam. Rüşvetle gelen siyasetçinin yapabilecekleri bu doğrultuda vahimdir. Neyse Allah bizi “cehaletin şerrinden” korusun…
Aaaa pardon, bak nasıl unuttum, bu arada “evetçilere” müjde, yeni anayasnız yoldaymış, “başkanlık” yani “padşahlık” geliyor, hadi gözünüz aydın, tek elden tek kalemden, yönetilmek, “eyaletler” adı altında bölünmek yolda, gözünüz aydın olsun efenim…Bana sakın, “başkanlığın” en yaygın demokratik yönetim olduğu savsatasından bahsetmeyin, ve sakkkın bana ABD ve diğer avrupa ülkelerinden örnek vermeyin, onlar gibi başkanlık için bizim kırk fırın değil yüzkırk fırın ekmek yememiz lazım. Adamlar tabanını doldurmadan, demokrasiyi iyice yerleştirmeden bu işe kalkışmamaışlar. Siyasi hırs uğruna vatanını halkını parçalara ayırmadan, bu işi sadece “halka hizmet” olarak yapmışlar. Bunun içinde önce “halkını” eğitmişler. Birde bize bakın. “sırtından sopayı, karnından sıpayı” eksik etmeyecen diyen şefkatli (!) erkeklerimizin, “kocamdır, döver de sever de” diyen şiddet arsızı kadıncıklarımızın, yolda tükürmeyi, masa altında sümkürmeyi, turistlere tecavüzü, 4 karı almanın şevkini, şanından sayan “insanlık abidesi” yurttaşların zihinlerini fikirlerini değiştirmeden demokrasi gelmez, olmayan gelmeyen demokrasiyle “başkanlık” olmaz, haaa olur da tıpkı Libya, Nijerya, Irak gibi olur, zaten amaç ta bu değilmi?…haydi hayırlısı olsun cümleten “müstakbel padişahınız”
>
>